Anasayfa   Başkonsolosluk Hakkında   Çin-Türk İlişkileri   Konsolosluk Hizmetleri   Ekonomik-Ticari İlişkiler   Çin Hakkında   Başkonsolosluğun Sorumlu Bölgeleriyle İlgili   İstanbul'a Gelmek İçin Bilmek Gerekenler 
   Ana Sayfa > Haberler
 
Başkonsolos CUİ Wei Hürriyet Gazetesi'ne Yazdı: Çin'in Bakış Açısından Dört Anahtar Kelimenin Anlamı
2021-08-06 17:03

4 Ağustos'ta, Çin Halk Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Cui Wei, Hürriyet Gazetesi'nde "Çin'in Bakış Açısından Dört Anahtar Kelimenin Anlamı" yazısını yayınlamıştır. Yazının tam metni:

2021 Çin için özel bir yıldır. Çin Komünist Partisi bu yıl, partinin kuruluşunun 100. yıldönümününü kutlamaktadır. 1 Temmuz tarihinde, Çin Komünist Partisi'nin kuruluşunun 100. yıldönümü için düzenlenen kutlama töreninde, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, ÇKP'nin Çin ulusuna liderlik ederek, Çin'in ulusal bağımsızlığı ve kalkınmayı gerçekleştirme yolunda elde ettiği büyük başarıları sıralayarak, Çin'in gelecekteki gelişimi için yol haritasını çizmiştir. Ancak dünyadaki bazı gruplar her daim sözde "evrensel değerleri" kullanarak Çin'i çarpıtmakta, karalamakta ve bastırmaya çalışmaktadır. Bugün, sizlere bu sorunları ele almak üzere yepyeni bir bakış açısı sunabilmek umuduyla, herkesin aşina olduğu dört kelimeyi kullanarak, Çin tarafının anlayışını ve yaklaşımını anlatmak istiyorum.

Birinci kelime: Demokrasi. Demokrasi, insan uygarlığının eğilimi dahilindedir ancak demokrasi için sabit bir model söz konusu değildir. Yıllarca süren keşif ve uygulamalardan sonra Çin, merkezi düzeyden yerel düzeye kadar olan tüm alanlardaki liderliğin sistematik ve düzenli bir şekilde değiştirilmesini sağlamıştır. Çin halkı, geniş bir içerik yelpazesi ve çeşitli düzeyler ile ülkenin efendisi haline gelmiştir. Hukukla yönetilen bir ülke, hukukla yönetilen bir hükümet ve hukukla yönetilen bir toplum inşasında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Çin'in en yüksek devlet otoritesi olan Ulusal Halk Kongresi'nde, ön saflardaki işçi ve köylülerin temsilcileri %15,7, kadın temsilciler ise %24,9 oranındadır ve her bir etnik grubun kendi temsilcisi vardır. Geçen yıl, Alman "Dalia Research" tarafından 53 ülkede gerçekleştirilen anonim ankette, Çinli katılımcıların %73'ü, Çin'in demokratik bir ülke olduğuna inandığını belirtmiş ve anket bu rakamın ABD, Japonya, Norveç ve diğer ülkelerdeki katılımcıların, kendi ülkelerinde demokrasiyi kabul edenlerden çok daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bazı gruplar kendilerini demokratik standartların yaratıcısı, demokrasinin hakemi olarak övünmekte hatta diğer ülkelerin iç işlerine karışmak için demokrasiyi bahane olarak kullanmaktadır. Bu ise demokrasiye uymayan en büyük davranıştır.

İkinci kelime: İnsan hakları. İnsan hakları, dünya üzerindeki tüm insanlığın ortak idealidir; insan haklarının gelişimi için ülkeye en uygun kavram, sistem ve model seçilmelidir. Çin hükümeti, "insana odaklı" insan hakları kavramına bağlı kalmaktadır. Yine Çin hükümeti, yaşam hakkı ve kalkınma hakkını birincil temel insan hakları olarak kabul edip, tüm halkın ekonomik, politik, sosyal ve kültürel haklarının geliştirilmesini koordine edip güçlendirmekte ve sosyal adaleti sağlamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti'in kuruluşundan bu yana geçen 72 yılda Çin, 1,4 milyar insanın gıda ve giyim sorununu çözmüş, ayrıca 850 milyon insanı yoksulluktan kurtarmıştır. Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nde kişi başına düşen GSYİH 30 kat artmıştır. Xinjiang'daki herkes temel emeklilik ve sağlık sigortasından yararlanmaktadır. Bölgede ortalama beklenen yaşam süresi, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan önce 30 yıl iken, 74,7 yıla yükselmiştir. Bölgede dört yıldan fazla bir süredir terör olayı yaşanmamıştır. İnsan haklarının korunması konusu en iyisi yok, ama daha iyisi vardır. Bazı ülkeler kendi insan haklarına dair felaketi yaşamakta, ancak kendilerini "insan hakları savunucuları" olarak övünüp, insan hakları konusunu diğer ülkelerde siyasi saldırı ve suçlamaların bir aracı olarak görmektedir. Böyle bir "çifte standart" dünya üzerinde insan hakları davasının ilerlemesine yardımcı olmaz.

Üçüncü kelime: Kalkınma. Dünyadaki tüm ülkeler ve uluslar, eşit kalkınma fırsatlarından ve hakkından yararlanmalıdır, ayrıca hiçbir kimse diğer ülkelerin kalkınmasına engel olacak niteliklere sahip değildir. Çin'deki herkes şu deyimi bilir: "Kalkınma son sözdür." Çin kararlı bir şekilde barışçıl kalkınma yolunu izlemektedir, ayrıca dışarıya savaş açarak diğer ülkelerin kaynaklarını ve pazarları ele geçirmemiştir. Yıllarca süren yoğun gelişme ve inşadan sonra Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, en büyük sanayi ülkesi, en büyük emtia ticaret ülkesi ve en fazla döviz rezervli ülkesi olmuştur. Çin, kararlı bir şekilde dışa açılmayı genişleterek uluslararası toplumlarla iletişimi ve işbirliğini güçlendirmekte, diğer ülkelerle kalkınma fırsatlarını paylaşmakta ve ortak kalkınmayı gerçekleştirmek için çaba sarfetmektedir. Bazı ülkeler, isteyerek teknik engeller, teknolojik bölünmeler ve hatta ticaret savaşları başlatıp, ticaretten sermayeye kadar bütün alanlarda koparmak arayışında olarak, diğer ülkelerin gelişimini engellemeye ve yavaşlatmaya çalışmaktadır. Bu yaklaşım, ekonomik düzeni ve piyasa kurallarını ihlal etmekte ve hem kendilerine hem de diğerlerine zarar vermektedir.

Dördüncü kelime: Ortak. Çok taraflılık ve küreselleşme genel bir eğilimdir ve insanların istediği şey küresel işbirliğidir. Çin her zaman bağımsız bir barışçıl dış politika izlemekte ve karşılıklı saygı, eşitlik ve yarar temelinde diğer ülkelerle aktif bir şekilde dostane işbirliğine dayalı ilişkiler geliştirmektedir. Günümüz dünyasındaki sorunlar karmaşıktır. Bunları çözmenin yolu çok taraflılığı korumak ve uygulamak, insanoğlunun kader birliğinin inşasını teşvik etmek, daha yakın, açık ve kapsayıcı bir ortaklık kurmaktır. Çin'in "Kuşak Yol" girişimi, 170'den fazla ülke ve uluslararası kuruluştan yoğun reaksiyon almış ve aktif katılım sağlanmıştır. Salgın sırasında, "Kuşak Yol", birçok ülkenin sağlık malzemesi ihtiyaçlarının karşılanması için "sağlıklı bir yol" ve ekonomik istikrarı sağlamak için bir "kalkınma yolu" haline gelmiştir. Bu da uluslararası camianın küresel dostane işbirliği ve ortak yarar ve kazanca yönelik genel bir beklentisini yansıtmaktadır. Bazı ülkeler klikler oluşturarak dar bir alanda "ortağını" karşı tarafı bastırmak için bir yardımcı olarak görmekte ve dünyayı isteyerek bölerek diğer ülkeleri taraf seçmeye zorlamakta, "sıfır toplamlı oyun" ve "kazanan hepsini alır" rekabeti oluşturmaktadır. Bu yaklaşım insanlardan destek almayacaktır ve başarılı olamayacaktır.

Tek bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar sadece ten renginde ve dilde farklılık göstermekte, her uygarlık kendine has özellikleriyle farklı ve hiçbiri diğerinden üstün değildir. Yukarıda saydığım dört kelime, kendi üstünlüğünü arayanlar tarafından "ele geçirilmiş" ve manası kendini üstün zannedenler tarafından çarpıtılmıştır. Bence herkes derin bir şekilde düşünmelidir. Bu kelimelerin orijinal anlamları geri kazandırılmalıdır, ancak bu şekilde kendimizi daha iyi anlayabilir, dünyayı daha net görebilir ve böylece elele çalışarak birlikte ilerleyebiliriz.

Arkadaşlara tavsiyeler
       Yazdir